12 Mayıs 2007 Cumartesi

Çocuklar var annesine hiç doyamadan ayrılmak zorunda kalan. Çocuğunu kaybeden anneler… Annesini tanıyamayıp, acı çekenler… Annesini özleyenler ama bir telefon veya iki adımda ulaşamayanlar.. Her “anne” lafı duyduğunda bağrı yananlar…”anneler günü ” ok gibi kalbine saplananlar.İşte onlardan çok var… Biri benim annem biri de diğeri kuzenim. İkisi de annesiz.Özellikle iki kuruşluk mal satmak için reklam çekip , duygu sömürüsünün en ağırını yapanları en çok fark edenler.. Hiçbir ürünle yeri doldurulamayacak acısı deşilenler… Yıllardır piyasada olup da, durduk yere “anne faktörü” promosyonuyla hatırlatılan bisküvilerin , durup dururken anne tiplemesiyle daha bir tatlı olan çikolataların, anneli ütülerin, anne eli gibi pişiren tencerelerin reklamı çıkar çıkmaz kumandanın üzerine atıveriyorlar yıl boyu…Sonra bahar geliyor… Mayısın birinden ikinci pazarına kadar durmadan “anneler günü” eziyetini dinlemek zorunda kalıyorlar. Çok hain bir kutlama bu duyguları istismar eden, kazanç uğruna insanları üzen bir gün…Benim anneme bugün lazım değil ben kutluyorum ama onun içi buruk olduktan sonra… Keşke kimse annesini o güne muhtaç bırakmasa da, böyle saçma, empoze edilmiş kutlamalar bahar olup uçsa.

11 Mayıs 2007 Cuma

Adım adım Armegedon

İsrail her ne kadar Filistin’e girmiş gibi gözükse de
Aslında
Türkiye’yi vuruyor.
Filistin’deki amansız direnişin arkasında Ankara’nın olduğunu
Kimse bilmese de
En azından İsrail bildiği için, Filistin’i vuruyor.
İki ay önce yakalanan 10 HAMAS militanı silahlı eğitimlerini Türkiye’de aldıklarını açıklamışlardı.
Daha ötesi;
Kuzey Irak’ı Arzı Mevud yapmak istemesinin önündeki en büyük engelin Türkiye olduğunu da biliyor İsrail.
Türkiye’nin PKK’nın arkasındaki gücün İsrail olduğunu bildiği gibi.
Başbakan Erdoğan Filistin heyetiyle karşılaşmamak için hayatının en uzun mobilya bakma operasyonunu gerçekleştirmiş olsa da,
HAMAS heyetini kabul eden ilk ülke Türkiye olmuştu.
Bu bir kaç günlük ziyaretin bir “kabul” olduğunu İsrail bilmez miydi?

İsrail her ne kadar Lübnan’a girmiş gibi gözükse de
Aslında
Türkiye’yi vuruyor.
Lübnan’ın dış ticaretini tamamen Türkiye’den yaptığını
Kimse bilmese de
En azından İsrail bildiği için Lübnan’ı vuruyor.
Eski devlet başkanı bir iki milyon dolara haraç mezat gidecek Telekom’a tam 7 milyon dolar vermemiş miydi?
Bir ara ADSL ucuzladı.
İsrail bunu Hariri’nin yanına koyar mıydı?
Koymadı da.

İsrail Suriye’ye vurmak istiyor.
Aslında
Türkiye’ye vurmak istiyor.
Suriye’nin attığı her adımı Türkiye’ye danıştığını
Kimse bilmese de
En azından İsrail bildiği için Suriye’ye vurmak istiyor.
El Muhaberatı TSK’dan kurtarıp yeniden MOSSAD’a angaje etmek için
Suriye’ye vurmak istiyor.

İsrail İran’a vurmayacak,
Aslında
Yine Türkiye’ye vuracak.
Türkiye’nin İslam âlemi liderliğine karşı gür ses çıkarmasına izin verdiği İran’ı yarınlar için sakladığından
Vurmayacak.
İran’ı vurmayarak Türkiye’yi vuracağı için İran’ı vurmayacak.

Türkiye Kuzey Irak’a girecek
Aslında
İsrail’i vuracak.
Kuzey Irak’taki PKK yapılanmasını sağladığı,
Oradaki petrol kuyularına çöreklendiği,
Ve Arzı Mevud toprağı yapmaya çalıştığı için
Kuzey Irak’a girecek.
Zaten var olduğu Kuzey Irak’a
İsrail’e “Yaptıklarının ne anlama geldiğini biliyorum” demek için
Bir de kurdele keserek girecek.
Bu kadar gürültü çıkarılmasının sebebi bu.
Yoksa Ankara Kandil Dağını yeni keşfetmedi.
Ve ilk defe da bombalamayacak.
Sonuç;
Ne Filistin ne Lübnan,
Ne Kuzey Irak ne PKK.
Savaş Türkiye ile İsrail arasında oluyor.
Türkiye savaşı ilan etmeyi İsrail’e bırakıyor
İsrail ise gereğini yapamayacağı için adını söylemeye çekiniyor.
Armegedon’da gizli olmayacağına göre.
Bu savaşın ilan edilmesi yakındır.
“Kanlı mı olacak, kansız mı olacak”
Bunun tercihini İsrail yapacak

4 Mayıs 2007 Cuma

SEVDİGİM LAFLAR..

Bir Afrika sözü der ki…
Afrika'nın uçsuz bucaksız topraklarındailkbahar yağışlarıyla oluşup yaz sıcağında yok olanGEÇİCİ GÖLLER vardır.İşte bu göllerin oluşumuna tanık olan yerlilerin bir sözü :- Sular yükselince balıklar karıncaları yer,sular çekilince de karıncalar balıklarıYani üstünlük bugün karıncadaysa yarın balığa geçebiliyor,ya da tam tersi.Karınca ya da balık olmanın sağladığı üstünlüğe sevinmekkendimizi kandırmaktan öte bir anlam taşımıyor,çünkü kimin kimi yiyeceğini gerçektesuyun hareketi belirliyor.

CUMHURİYETİN KAÇINCI YILINDA!

Cumhuriyet'in Kaçıncı Yılında…
Cumhuriyetin 10.yılında ne idik, bugün neolduk?..Laforizmal bir gözle gelin bakalım bir durumumuza:
Dün: Göğsümüz tunç siperiydi...

Bugün:Göğüslerimiz artık silikonlu!..
Dün:Demir ağlarla örmüştük anayurdu...

Bugün: Çetelerle başına çorap ördük!..
Dün: Türk’e durmak yaraşmazdı...

Bugün: Türk’e dürüstlük yaraşmaz oldu!..
Dün: Canımızı vermiştik bu vatan için...

Bugün:Naylon fatura verir olduk vatanı soymak için!..
Dün:Elimizde üretkenliğin nasırı var...

Bugün: Elimizde tembelliğin cep telefonu!..
Dün: Kağnılarla cepheye silah taşırdık...

Bugün: Son model mersedeslerle tetikçi taşıyoruz!..
Dün:Karanlığın üzerine bir güneş gibi doğuyorduk...

Bugün: Yeni zenginlerimiz çocuklarını artık Amerika’da doğuruyor!..
Dün: İstikbal göklerdeydi...

Bugün: İstikbal gökkafeslerde!..
Dün: Ümmet imparatorluğunu, cumhuriyetle değiştirdik...

Bugün: Bir gecede 700 trilyon kara para el değiştiriyor!..
Dün: Yüreğimiz coşkulu, gönlümüz zengindi...

Bugün: Yüreğimiz organ tacirinde...
Dün: Çıkmıştık açık alınla 10 yılda her savaştan...

Bugün: Çetelerle savaşmayı bile beceremiyoruz!
Dün: Herşeyi onurumuza bırakmıştık...

Bugün: Herşeyi oluruna bıraktık!..
Dün: 10. yıl marşımız vardı...

Bugün: Hala 10.yıl marşımız var ama kaybımız 70 yıla yakın!..
Yazılacak söyelenecek o kadar laf varki..bazen nerden başlıyacagını bilemiyorsun ,aynı şuan içimde bulunduğum durum gibi..
"sevmesem o kadar kolay ki çekip gitmek yaralı bir kuş gibi"..
yada şöle diyelim
"gözlerinin içini öpeyim yüregim serinlesin,şiirler yetmez sevdama türkünün deminde sin..
güya günlük siyasi analizlerimi yazacaktım bloğuma.Bu günlük kendime tolerans geçeyim kafam dumanlı nedense yine..
en çok burayı sevdim
"şiirler yetmedi hiç bir sevdama" kendimce yorumladım kanımca uydu:)
en iyisi gidip uyumak.korkudanda saate hiç bakamıyom saat geç oldu yarın yine uykusuzuz...

Dönersen ıslık çal

Düşleri en derine bırakıp, güneş serdim sabahlarıma.. Zamansız ve mevsimsiz bir sancıdan geldim, geceye inat ayışında saklı sırlar büyüttüm.. Bir ipek böceği kadar dik başlı artık yüreğim, hiç olmadığı kadar.. Gözlerimde zemheri çığlıklar, avucumda hep bi hüzün rengi.. Böyle bir şey işte gözlerimle yüreğim arasındaki o ince çelişki.. Altı üstü düşlerimin cebine yüreğimin ellerini koyarak yürüdüğüm yollar, kendini yazan senaryolar, kırk yaş üstü kahveler ve tek kişilik senaryolar şahit hangi gerçeğin, yalandan daha inandırıcı olduğuna.. Ama yine de bir şey var mevsim normallerinin üstünde yüreğime şiddetle yağan.. Bir yokluk sonrası ellerimden kırıp dökülen.. Yalandan dolandan öte, vuran ve kıran.. Her neyse..
“dönersen ıslık çal
geldim deme
ben anlarım geldiğini
bi tek ben anlayim ..
dönersen ıslık çal
postacı kapıyı iki kere çalar
sen de geldiysen üç kere vur”

Kelebek;gitme kal demek için…

Baktığın yerler gökyüzüne çeyrek kala; ve sen yarım saatleri seçmişsin gitmek için; gökyüzü onikiyi gösteriyor; çanlar mı çalmalı bakman için… Ayılmanı bekleyen onca şey varken; şimdi dalgalar bi parça dokunmayı bekliyor ve havadaki rüzgar saçına değil yüzüne çarpmak istiyor, bugün de herşey senin için; ama sen bekliyorsun gitmek için, oysa kelebek gitme kal demek için; peki ya sen niçin niçin…